Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin çıkmaza girmesi; 5 yıllık dondurma-bölüm 1
Mehmet Ogutçu, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerdeki mevcut donmanın tolere edilemeyeceğini, beş yıl önceki duruma dönülmesinin bile bir nevi başarı sayılabileceğine inanıyor. |
Uluslararası grup Tasnim haber ajansına göre, Türkiye’de ekonomik kriz devam ediyor ve hükümet zorlukla üstesinden gelmeyi başardı. Dolar kurunu 35 lira sınırında tutun. Milyonlarca Türk vatandaşının maaş tabanının sadece 17 bin lira olduğu bir durumda da öyle.
Gerçi Türkiye’deki ekonomik krizin yapısal ve birden fazla nedeni var. Ancak uzmanlar, eğer Erdoğan hükümeti geçtiğimiz birkaç yılda Avrupa Birliği’ne tam üyelik seviyesine ulaşmak için yapılan müzakerelerde net bir sonuca varmayı başarmış olsaydı, Türk halkının şu anda krizde olmayacağına inanıyor. Çünkü Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği’ne seyahat edecekleri vize taleplerinin %85’ten fazlası reddediliyor ve ağır gümrük tarifeleri, Türkiye’den Avrupa Birliği pazarlarına mal ihracatını Türk işadamları için pek kârlı hale getirmiyor.
Mehmet Ogutçu, Türkiye’nin kıdemli diplomatlarından biri ve biri Enerji ve Çin çalışmaları alanının önde gelen uzmanlarından ve Londra’daki Energy Research kulübünün başkanı, uzun bir makalesinde en önemli engelleri inceleyerek, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerdeki mevcut donmanın düzeltilemeyeceğine inanıyor. Hoşgörülenilmesi, hatta beş yıl önceki duruma dönülmesi bile bir nevi başarı sayılabilir.
Bu Türk diplomat ve uzmanın makalesinde, Türkiye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin dondurulmasının en önemli nedenlerini inceliyoruz. Avrupa Birliği:
Yıldan Yıla Zayıflayan İlişkiler
Hangi pencereden bakarsanız bakın, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin mevcut durumu iç karartıcı bir tablo ortaya koyuyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine yönelik müzakere süreci henüz tamamlanmadığı gibi, Türkiye ile Brüksel arasındaki diplomasinin diğer alanları da çıkmaza girmiştir. Avrupa Birliği ile müzakerelerimiz o kadar yavaşladı ki, ortada anlamlı ve görünür bir hareket yok, adeta üyelik meselesi iptal edilmiş veya durdurulmuş gibi bir noktadayız. Avrupa Birliği her geçen yıl daha da zayıflıyor ve hatta beş yıl önceki duruma geri dönmek bile bir nevi başarı sayılıyor. Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde bence en önemli sonuca varılamayan konu başlıklarını şöyle sıralayayım:
Öncelikle maalesef şu ana kadar bir sonuca varamadık: gümrük birliğinin koordinasyonu ve modernizasyonu ve Türkiye’den mal ihracatı Avrupa’nın takdirine bağlı olarak hâlâ fahiş gümrük ücretleri ödenmesine tabidir. İkincisi, vize serbestisi rejimi tartışmalarında bir sonuca varamadık. Sadece işadamları ve vatandaşların değil, araştırmacıların ve öğrencilerin de vize alması gerekiyor ve Avrupa’ya seyahat etmenin birçok sorunu var. Üçüncü konu, Türkiye ile AB finans kurumları arasındaki finansal kanalların ve bankacılık etkileşiminin açılması için anlaşma ve koordinasyonun önemi. >Dördüncü sorunumuz dış politika ve güvenlik politikası işbirliğinde ciddi bir etkileşim göremememizdir.
Avrupa Birliği ile aramızdaki beşinci sorun ise enerji girişimleri ve iklim değişikliği yönetimidir.
Elbette, bunlar sadece rutin konular ve Avrupalı yetkililer diplomatik toplantılarda Türk yetkililere sıklıkla şunu soruyor: Neden Rusya’nın yaptırımlarını kabul etmiyorsunuz ve yaptırımların atlatılmasına yardımcı olmuyorsunuz? İnsan hakları ve özgürlükler sicilini ne zaman iyileştireceksiniz?
Avrupa Birliği ülkeleri, yasadışı göçmenlerin Türkiye’den Avrupa’daki destinasyonlara geri gönderilmesi konusunda yüksek bir hıza sahiptir ve Kıbrıs örneğinde, bu ülkelerin çıkarları ve Türkiye’nin istekleri göz ardı ediliyor.
Avrupa’nın ve Ankara’nın yeni bir stratejik yaklaşıma ihtiyacı var. Türk yetkililerin “Avrupa Birliği’nin ve değerlerinin genişlemesine hâlâ bağlıyız” gibi açıklamaları sürekli tekrarlayarak ilişkileri karıştırmaya çalıştığı görülüyor. Ancak Türk siyasetçiler AB’nin tüm standartlarını ve kriterlerini kabul etme niyetindeymiş gibi davranıyorlar ama Brüksel tarafı geri adım atıyor!
Kuşkusuz bu ilişki ve bu durum böyle devam edemez. Tango dansında iki partnerin gerekli olduğunu ve bu kadar hassas bir dansın tek başına mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak görünen o ki, Avrupa Birliği’nin karmaşık dengesi, üye ülkelerin dayanışması ve entegre karar alma mekanizması ve hükümetimizin mevcut politika ve zihniyetiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkün değil.
Avrupa Birliği de zor sorunlarla uğraşıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında yaşanan enerji krizi, benzeri görülmemiş enflasyon ve artan fiyatlar, Çin’in varlığı nedeniyle otomotiv sektörünün rekabet gücünün bozulması, Türkiye, Kuzey Afrika ve Ukrayna’dan gelen mülteci akını, 27 üye ülkenin farklı beklenti ve öncelikleri. devletler, aşırı sağın sosyo-politik nüfuzunun artması ve Amerika’nın Avrupa Birliği’nin bağımsızlığına yaklaşımının karmaşık tartışması önemli konulardır.
Sonuç olarak şu anda Türkiye’nin durumu çok önemli. Üyelik meselesi Avrupa Birliği’nin siyasi öncelikleri arasında yer almıyor ve çok ciddi engellerin olduğunu açıkça görebiliyoruz. Öyle ki, 2019’dan bu yana Türkiye ile Avrupa arasındaki müzakerelerde neredeyse hiçbir resmi ilerleme sağlanamadı ve bu ilişkinin Avrupa Birliği’ndeki geleceği de belirsiz
İnanılmaz ama aradan 60 yıl geçti. Türkiye, ekonomik ve politik açıdan hâlâ geride kalıyor ve pek çok eski komünist ülke Avrupa Birliği’ne tam üye olsa da, Türkiye hâlâ Avrupalıların ticari gözünde önemsiz bir komşu ülke olarak görülüyor.
Ne zaman Türkiye’ye ihtiyaç duysalar diyaloğa giriyorlar ve istediklerini elde ettikleri anda ilişki yeniden bozuluyor. Bu durum bir kısır döngü yarattı.
Avrupa Birliği Türkiye’yi ilişkilerinde dışladığı ve oyunun dışında tuttuğu sürece Ankara’yı Moskova ve Pekin’e doğru itecektir. Çünkü yeni dünya gücü dengesinde Türkiye’yi kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlar.
Üstelik iç boyutta da Türk halkında Avrupa Birliği karşıtlığı artıyor. Çünkü yoruldular ve sendika üyeliği konusunda tünelin sonundaki ışığı göremiyorlar. Sonuç olarak, uluslararası dengelerin daha karmaşık hale gelmesiyle birlikte her iki taraf da kaybediyor: Türkiye gibi stratejik bir ülkeyi kaybetme riski AB için en önemli kayıp.
Öte yandan, fayda kaybı Türkiye’nin Avrupa Birliği gibi bir bloktan kazanabileceği stratejik hasar yüksektir. Yani yakın gelecekte Türkiye-AB ilişkileri “oyunun kurallarını değiştiren” bir dönüşüme girmezse “kaybet-kaybet” denklemiyle karşı karşıya kalacağız.
Raporun bir sonraki bölümünde, Kıbrıs adasının geleceği konusundaki anlaşmazlık gibi önemli stratejik zorlukları, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde ne gibi engellerin oluştuğunu ve Ankara’nın bu olumsuz durumu aşmak için ne gibi önlemler alması gerektiğini tartışacağız.
Devam ediyor… .
mesajın sonu/
kaynak | Tasnim Haber Ajansı |