Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde çıkmaz / iki büyük engel – son
Türk analiste göre, Türkiye'nin Kopenhag'ın siyasi kriterlerine uyma konusundaki yetersizliği veya isteksizliği, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden onarılmasının önündeki en büyük engel. |
Uluslararası Tasnim haber ajansının raporuna göre, bu raporun ilk bölümünde,
Ogutcu, Türkiye’nin üst düzey diplomatları, enerji ve Çin çalışmaları alanında önde gelen uzmanları ve Londra’daki Enerji Araştırma Kulübü başkanı Mehmet Oghotjo’nun görüşlerinin incelendiğini belirtti. Türkiye ile AB Avrupa arasındaki ilişkilerdeki mevcut donmanın tolere edilemeyeceği, hatta beş yıl önceki duruma dönülmesinin bile bir nevi başarı sayılabileceği düşünülüyor. Makalenin son bölümünde temel zorlukların neler olduğunu ve neden en önemli farklılıklardan ikisinin büyük taş ve ana engel olarak görülmesi gerektiğini tartışacağız.
Kıbrıs davası denilen bir sorun
Kıbrıs meselesi, yalnızca AB-Türkiye ilişkilerinde değil, aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik hareketlerinde de diplomatik zorluklardan biri haline geldi. Doğu Akdeniz’de ekonomi ve enerji politikaları
Türkiye nerede ekonomik adım atmak isterse Avrupa ülkeleriyle anlaşmaya varmak istiyorsa, Kıbrıs hükümeti sahaya giriyor ve bunu sürekli olarak kullanarak bir şeyler yapıyor. veto, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini engelliyor.
Bu engel sanıldığından çok daha önemli. Çünkü Kıbrıs, Avrupa Birliği’nin resmi üyesidir ve Türkiye’nin adayı bölmeye ve “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adlı bir hükümeti tanımaya çalışmasını kabul edemez.
Kıbrıs, Avrupa Birliği üyesi olarak sahip olduğu nüfuzu kullanıyor. Yani tek başına veya Yunanistan ile birlikte alamayacağı tavizleri Avrupa Birliği üzerinden almaya çalışıyor.
Vetoları dikkate alınmazsa Avrupa Birliği’nin diğer önemli kararlarını veto etmekle tehdit ediyor. Böyle bir mekanizmayı kullanarak kendi taleplerini dayatıyor ve Türkiye’yi zor duruma sokuyor Şüphesiz Avrupa Birliği de bu konudan ciddi biçimde zarar görüyor ama Birlik içindeki dayanışma ilkesi ve birleşik karar alma mekanizması olduğu sürece. değişmezse üye devletlerin farklı davranması zor olacaktır. Sonuç olarak Türkiye bu zorlukla yüzleşmeye devam edecektir.
Kıbrıs’ta savunduğumuz eşit uluslararası çözüm ve eşit ve iki devletli yönetim yapısını kabul etme yaklaşımı ne yazık ki Avrupa Birliği tarafından kabul edilemez görünmektedir. . Aynı şekilde bizim tutumumuz da bellidir ve Türkiye’nin Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığı konusundaki hedefinin değişmesi beklenmemektedir. Bu sorun kalıcı olarak çözülmezse Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri ilerlemeyecektir.>
Aslında Kıbrıs meselesi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerdeki sorunların sadece bir kısmıdır. Dürüst olmak gerekirse, Kıbrıs meselesinin yanı sıra, Türkiye’nin Kopenhag’ın siyasi kriterlerine uymaması veya uymaması ilişkilerin yeniden canlanmasının önündeki en büyük engel.
Bu iki konu birlikte iki büyük taş. Yani hem Kıbrıs meselesi hem de Türkiye’nin siyasi, demokratik ve hukuki yapısının Kopenhag kriterlerine uymaması bizi sıkıntıya soktu. Kopenhag kriterleri, üye olmak isteyen ülkeler için bir dizi temel demokratik ve insan hakları standardıdır. Avrupa Birliği. Türkiye’nin bu standartları karşılama konusundaki başarısızlığı, Avrupa Birliği’nin bunu “demokratik gerileme” olarak tanımladığı ölçüdedir ve biz, Birliğin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığına yönelik eleştirilerin her zaman merkezindeyiz. kapalı ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki farkları derinleştiren de bu.
Bu durumla karşı karşıya kalan Avrupa Birliği, Türkiye’yi üyelik müzakerelerinde tam ortak olarak görmek yerine, Türkiye’nin insan haklarının ihlali ve demokratik standartların bozulması nedeniyle .
Elbette şunu eklemeden edemeyeceğim: Avrupa Birliği’nin tüm şartları ve reform talepleri yerine getirilse bile, engellerle ve başka taleplerle de karşılaşacağımızdan hiç şüphem yok! Ancak üyelik süreci Türkiye’de standartların, kalitenin, refahın ve karşılıklı yarara dayalı etkileşimlerin yükselmesine yardımcı olacağı için önemlidir.
Birliğe son katılan ülkelerin atılımına bakıldığında bu önem daha iyi anlaşılmaktadır. ve bizi geçtiler. Yani onlar büyüme yolunda, Türkiye ise düşüş yolunda.
Türkiye’yi kabul etmeleri zor Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde sadece siyasi kriterler ve demokrasi değil, Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü ve nüfus büyüklüğü de önemli bir gerilim kaynağı. 450 milyon nüfuslu Avrupa Birliği, 90 milyona yakın nüfusa ve geniş coğrafyaya sahip Türkiye’yi tam üye olarak kabul ettiğinde siyasi dengelerde ve karar alma mekanizmalarında büyük değişiklikler yaşanacak.
Bu sorun, Avrupa Birliği’nin iç siyasi dengesinde, özellikle de en büyük nüfusa ve güce sahip olan Almanya ve Fransa’da Türkiye’ye ilişkin endişelerin artmasına neden oluyor. Bu ülkenin Avrupa Birliği’nin mevcut yapısındaki rolü endişe verici. . Polonya, Macaristan ve Kıbrıs’ın başına gelenler mevcut üyeleri aynı hatayı yapmamaya teşvik edecek.
Brexit’in Etkisi /span >
İngiltere Brexit’le birlikte AB’den ayrıldığında, AB’yi zayıflatmak için en önemli ve stratejik adımı atan önemli bir müttefikimizi kaybettik. Bugün Avrupa Birliği’nde onun yerini almaya aday ve Türkiye’yi stratejik açıdan değerlendiren başka bir ülke yok.
Aslında sadece önemli bir destekçimizi değil, gün be gün kaybetmiş oluyoruz. gün geçtikçe bozulmaya karşı daha savunmasız oluyoruz.
Elbette dünyanın geleceğinde Avrupa Birliği’nin jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik gücünü kazanmak isteyen Avrupalı düşünürler var. Bu hedefe en fazla katkıyı Türkiye’nin üyeliğinin sağlayabileceğini kabul ediyorlar, onların sesinin duyulması için arka planda çalışmamız gerekiyor. Avrupa Birliği ile ilişkilerde ise bir başka kaygı kaynağı da bu. aşırı sağın yükselişi. 25 milyon Müslüman vatandaşın bulunduğu Avrupa Birliği’nde İslamofobinin yükselişi, dini kimliğimizi sorun haline getiriyor.
Göçmen karşıtı söylem ve laikliğin erozyona uğradığına dair algılar, kamuoyunun Türkiye’nin tam üyelik süreciyle ilgili endişelerini artırdı. Avrupa Birliği’ndedir. Aşırı sağın yükselişi ve İslam’a yönelik sertleşen tutumlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ndeki imajını olumsuz etkiliyor. Birçok siyasetçi şunu söylüyor: Avrupa Birliği, bir Hıristiyan kulübü olduğu ve bir İslam ülkesine yeri olmadığı için Türkiye’yi kabul etmiyor.
Göç ve vize sorunları
Yalnızca yasadışı göçteki artış değil, aynı zamanda Türkiye’den Avrupa’ya Özellikle beyaz yakalı Türk vatandaşlarının Almanya’ya göç etmesiyle daha da belirginleşti. Türkiye’den Avrupa Birliği’ne gelen 100.000 kişi siyasi sığınma başvurusunda bulundu ve bu başvuruların çoğunluğunu vizeyle gelen Türk vatandaşları oluşturuyor. Bu durum Avrupa Birliği ülkelerinde Türk göçmenlere yönelik korku ve şüpheye yol açmıştır.
Avrupa’da vize başvurularının aşağılayıcı nedenlerle reddedilme oranının artması aynı zamanda Türk beyaz yakalı işgücünün Türkiye’de çalışma olanaklarından mahrum kalması anlamına da gelmektedir. Avrupa olmak. Birçok komşu ülkeye Schengen bölgesine vizesiz giriş hakkı verilmişken, vize serbestisi müzakerelerinde bir çıkmazla karşı karşıyayız.
Türkiye, Schengen bölgesinde yaşayan Türk vatandaşlarının haklarını savunarak bu konuda rol oynamalıdır. Avrupa daha aktif olacak.
Yatırımlar azalıyor, turizm yavaşlıyor
Türkiye son 6 yılda Hatta Avrupa Yatırım Bankası’ndan tek kuruş yatırım alamadı. Bu durum, Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimin ardından alınan kısıtlama kararından kaynaklanıyor.
Avrupa’dan gelen yabancı yatırımın Türkiye’ye akışı ve ülkemize turist girişi azalıyor. Bu durum Türkiye’nin stratejik sektörlerdeki kalkınma projelerine büyük darbe vuruyor.
Türkiye’nin özellikle enerji ve ulaştırma altyapısı gibi stratejik alanlarda Avrupa’dan destek alamaması bu alanlardaki projeleri durduracak.
Yeni bir başlangıç yapmak ve mevcut zorlukları aşmak için Türkiye’nin her halükarda stratejik bir dönüşüm sürecine girmesi ve bu konuları gündemine alması gerekiyor:
Ekonomik işbirliği
Türkiye, ticaretinin neredeyse yüzde 50’sini ve yabancı yatırımlarının çoğunu gerçekleştirdiği Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilerini derinleştirmeli. Kararlılığını sürdürmelidir. entegrasyonu artırmak.
Bu, gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, tedarik zincirinin güçlendirilmesi ve yeni iş fırsatlarının keşfedilmesiyle mümkündür. Ayrıca AB’nin yeşil dönüşüm hedeflerine uyum sağlamak için sürdürülebilir enerji ve çevre dostu projelere odaklanmak gerekiyor.
Demokratik reformlar
Otoriter yönetimlerin yükselişte olduğu bir dünyada Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi konularında kararlar alması gerekiyor. Bu yöndeki reformlar sadece halkımız açısından değil, Avrupa Birliği ile müzakerelerin ilerlemesi açısından da hayati önem taşıyor. Özellikle basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve siyasi katılım gibi alanlardaki iyileştirmeler, üye olsun veya olmasın Türkiye’nin entegrasyon sürecini hızlandırabilir.
Göç politikası
Türkiye, mülteci krizi konusunda Avrupa Birliği ile iş birliğini artırarak her iki tarafın üzerindeki yükü azaltabilir. Yasadışı göçün yönetiminde ortak pratik politikaların geliştirilmesi, Türkiye’nin uluslararası alanda güvenilirliğini artıracaktır.
Enerji güvenliği ve yeşil sözleşme
Türkiye, stratejik bir enerji koridoru olarak Avrupa Birliği’nin enerji güvenliğinde kilit rol oynamaya devam ediyor. Bu bağlamda enerji arz çeşitliliğinin artırılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini güçlendirebilir.
Mevcut çıkmazın yakın gelecekte çözülmemesi durumunda dünyanın jeopolitik, ekonomik, teknolojik ve enerji dinamiklerinde meydana gelen değişiklikler, Türkiye’yi stratejik ortaklık için başka seçenekler aramaya zorlayabilir. Bu durumda yanlış seçim yapılırsa hem Avrupa Birliği hem de Türk halkı zarar görebilir.
Kazan-kazan yaklaşımını izlemeye çalışmak her iki taraf için de en iyi seçenektir. Türkiye’deki reform sürecini destekleyecek çalışmalar başlatılmalıdır. Ankara’da güçlü yeni bir hükümet iktidara gelirse, gerekli önlemleri hızla alır, nitelikli ve ikna edici yeni yüzlerle müzakere masasına oturursa üç yıl içinde gerekli temel dönüşümü gerçekleştirebilir.
mesajın sonu /
kaynak | Tasnim Haber Ajansı |