Türkiye’nin Kızıldeniz’deki gelişmelere bakışı; Tehdidin kalbinden fırsat aramak – Bölüm 1
Bazı Türk stratejik analistleri, bu ülkenin deniz gücünü uzak eksenlerde artırma ve Kızıldeniz'de yeni kapasiteleri deneme zamanının geldiğine inanıyor. |
Uluslararası grup Tasnim haber ajansına göre, Al- sonrasında yaşanan önemli gelişmeler Aksa fırtınası dünyada ve bölgede yaşandı, bir dizi yeni olayı da beraberinde getirdi. Gelişmeleri uluslararası ilişkiler uzmanlarının dikkatini çeken yeni alanlardan biri de Ensar Allah’ın Yemen’deki savunma kapasitesinin artırılması ve bunun Kızıldeniz’in güvenlik alanına etkisi oldu. Bu konu Türkiye medyasının ve siyasi çevrelerinin ilgisini çekti.
Ankara Gazetesi manşet ve ön sayfa fotoğrafında Kızıldeniz’deki gelişmelere dikkat çekti. : “Türkiye Kızıldeniz’deki krizi fırsata çevirebilir mi?” Bu soru, geçtiğimiz birkaç yılda Erdoğan hükümetinin Türkiye’nin denizcilik yeteneklerine özel önem vermesi ve bu alanda gücünü ve birçok gösterici eylemini ortaya koymaya çalışması sırasında vurgulanmıştır.
Yükselen hükümet Adalet ve Kalkınma Partisi’nden Akdeniz’de birçok kez başlatılan tatbikatlar ve Akdeniz’de Türkiye ile Libya arasında güvenlik anlaşması yapılması, Türkiye ile Fransa arasındaki deniz gerilimi, Türkiye’nin Kıbrıs kıyısındaki arama ve sondaj operasyonları ve daha birçokları Sorunlar, Türkiye’nin bölgedeki önemli marjlarından kaynaklanan bir denizcilik politikası olmuştur.
Ayrıca Türkiye, Karadeniz’deki nüfuzunu da arttırmanın yollarını arıyor ve şimdi bunu denemek istiyor. Kızıldeniz’de de şansı var.
Türkiye’nin Kızıldeniz ve diğer su alanlarındaki hedeflerini daha net anlayabilmek için değişime bakmak gerekiyor. Türkiye’nin son birkaç yılda artan deniz gücü meselesine askeri yaklaşımı.
Sultan Selim gemisinden serisi Yüzbaşı Barbaros
NATO askeri ittifakının bir üyesi olan Türkiye, her zaman güçlü ve büyük bir orduya ve tabii ki kara kuvvetine sahip olmuştur. Bu ordunun varlığı her zaman daha önemli olmuştur. Çünkü 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin deniz gücü azalmış, hava kuvvetleri alanında ise hiçbir zaman NATO’nun önemli güçlerinden biri olarak rol oynamamıştır. Ancak kanıtlar, Türkiye’nin artık denize daha ciddi bir gözle bakmak istediğini gösteriyor.
2016’da Türkiye’de yaşanan başarısız darbenin ardından Erdoğan hükümeti yavaş yavaş donanmayı güçlendirmeyi düşünüyor. Düştü ve teorik ve pratik alanlarda eylemlerde bulundu. Bu tedbirlerden biri de Mavi Vatan olarak adlandırılan bir temanın planlanması ve Akdeniz’de güç gösterme çabasıydı.
Türkiye’nin savunma doktrininde “Mavi Vatan” veya Mavi olarak adlandırılan bir kavram vardı. Watan’ın amacının altı çiziliyor. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin Akdeniz sahalarında bulunan fosil yakıt kaynaklarına sahip olmasıdır. Erdoğan, bu politikayı takdir etmek için, bazı gelişmiş keşif ve sondaj gemilerinin satın alınmasını ve bunlara Sultan Muhammed Fatih, Sultan Süleyman, Sultan Yavuz ve Sultan Abdülhamid Han gibi Osmanlı krallarının isimlerinin verilmesinin yanı sıra denizaltı ve uçak gemisi meselesinin de verilmesi emrini verdi. >
Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakın medya gruplarından biri olan Barbaros Khairuddin’in hayatını konu alan bir dizi yaparak, Devlet televizyonu T.R. T’de Osmanlı amiralleri yayınlanmakta ve bu dizide abartılı bir şekilde Osmanlı Padişahı denizlerin tek hakimi olarak tanıtılmaktadır.
Milliyetçidir açık sular dünyasını yönetmekle ilgili. Elbette ticaret ve enerji gibi önemli faktörlerin yanı sıra, İslam Cumhuriyeti’nin iki mavi kolu olan ordunun donanması ve İslam Devrim Muhafızları Donanması’nın donanmasının güçlerindeki somut artışın da göz ardı edilemeyeceği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Erdoğan hükümetini, İran adlı güçlü bir rakibin kapsamlı faaliyetlerinin yanı sıra, Türkiye’nin deniz alanına da özel önem verdiğini göstermesi gerektiği sonucuna götürdü.
Gazze, Ensarullah ve Türkiye
Al’dan sonraki olayların şaşırtıcı ve şaşırtıcı yönlerinden biri -Aksa fırtınası, Yemen’deki Ensarullah’ın Amerika ve rejime karşı savunma kapasitesinin öne çıkması Siyonistti. Sadece Türkiye değil, Batılı ülkeler de bu kadar cesur ve etkili davranarak Kızıldeniz’in güvenlik ve ticari denklemlerini etkileyebileceklerini düşünmüyorlardı.
Yunanistan da, Türkiye’nin rakipleri ve komşuları olarak Kızıldeniz’e karşı özel bir analitik tavrı var ve son günlerde Türkiye’nin gelecekte eline yeni bir koz geçebileceğini defalarca dile getirdiler.
Türk medyası da Atina gazetelerinde bu konu hakkında heyecan duyarak Kızıldeniz’deki gerilimin devam etmesinin sonuçta Türkiye’nin çıkarına olduğu fikrini körüklüyor ve bunu sözde proje çerçevesinde yapıyor” Kalkınma rotası” ile Türkiye, Irak’ın Basra limanından İstanbul’a, oradan da Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya hayati bir iletim hattı kurabilir.
Türkiye intikam alabilir mi?
Belki de yalnızca Atina gazeteleri tarihi bir intikamdan söz ederek düşünce kuruluşlarının dikkatini çekebilir ve hızla Türkiye’nin dikkatini çekebilir. Türkiye’nin siyasi çevrelerinden onlara.
Atina gazetelerinden birinde uzak tarihten gelen yollar ve kanallar konusu bir kez daha gündeme getirilmiş ve bu konuda Türkiye’nin rolüne de değinilmiştir: “Türkiye tarihten intikam alıyor.” Çünkü 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ve İpek Yolu’nun eski önemini kaybetmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hızlandırdı. Ancak artık Türkiye’nin güçlü bir ticaret ve enerji kanalını ele geçirmesi için yeni bir fırsat var”.
Yunan gazetesinin aralarında Khabar 7’nin de bulunduğu birçok Türk haber sitesinde yayımlanan haberinin devamı Şekil, son dönemde yaşanan gerilimlerin Ankara’nın çıkarları ile olan ilişkisini ele alıyor: “Süveyş Kanalı’ndaki gerginlik, tedarik zincirini ve uluslararası lojistik ağını etkiledi. Bazı ülkeler Kızıldeniz’den ticaret rotasını değiştirdi. Bu da ulaşım fiyatlarının artmasına neden oldu. Bu krizde yeni bir fırsat bulan tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin güvenli bir lojistik rotası var ve Kızıldeniz krizini fırsata çevirmesi gerekiyor ama bunun için uluslararası düzeyde çalışması gerekiyor. Belki bir bakıma Kızıldeniz’deki gerginlikten Avrupa ülkeleri kadar Türkiye de etkilenmiştir. Ancak Süveyş Kanalı dışındaki enerji tedariki de dahil olmak üzere uluslararası ticari ilişkilerine ve yakın coğrafyaya güvenerek yeni faydalar elde edebilir”.
Raporun bir sonraki bölümünde, Türk uzman ve uzmanların Türkiye’nin denizcilik kabiliyetleri, Kızıldeniz’deki gerilim ve Türkiye-Irak ortak projesinin hedefleri konusundaki tutumları ele alınacak.
Devam ediyor…
mesajın sonu/
kaynak | Tasnim Haber Ajansı |