Türk gazetesinin Siyonist rejimle ticaretin sürdürülmesine karşı protestosu: Utanç gemilerini durdurun
Siyonist rejimin Gazze'deki suçları devam ediyor ve Erdoğan hükümetini eleştirenlerin ve muhaliflerin defalarca eleştiri ve uyarılarına rağmen, Türkiye'den işgal altındaki bölgelere ihracat devam ediyor ve son birkaç ayda yedi yüzden fazla gemi Türkiye'den İsrail'e mal taşıdı. |
Uluslararası grup Tasnim haber ajansına göre, Türkiye’nin başkenti Ankara’da bu günlerde pek çok siyasetçi Gazze’de yaşanan acı olaylardan ve Siyonist rejimin suçlarından bahsediyorlar.
Hikâyenin bir tarafında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nden hükümet yetkilileri, dünyanın Gazze için bir şeyler yapması gerektiğini defalarca dile getirdi.
Ayrıca Türkiye’nin bölgede gözlemci ve barış garantörü olarak bulunmaya hazır olduğunu da defalarca duyurdu, ancak diğer yandan Gazze için de bir şeyler yapılması gerektiğini söyledi.
Türkiye’deki bazı siyasi partilerin başkanları Erdoğan hükümetini pasiflik, pragmatizm, sessizlik ve beceriksizlikle suçlarken, bir grup siyasetçi de hükümet yetkililerine “Sizden özel bir şey yapmanızı beklemiyoruz” diyor. Bari İsrail’le ticareti durdurun. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yayınlanan gazete bu arada siyasi-haber “kavramlaştırması” başlattı ve ana manşetinde şöyle yazdı: “Utanç gemilerini durdurun”. .
Bu gazete, son birkaç ayda 700’den fazla geminin Türkiye’den İsrail’e mal taşıdığını duyurdu. Türkiye İsrail’den her yıl en az 60 milyon dolar hurma ithal ediyor ve bu yıl da hurma ithalatı durmadı. Hurmanın büyük çoğunluğu Filistin’de üretilse de Türkiye’de Kudüs hurması adı altında satılıyor. Ankara, 2023 yılında İsrail’e 5,43 milyar dolarlık mal ihraç edecek ve İsrail’de tüketilen dikenli tellerin büyük kısmı Türkiye tarafından üretilecek.
Kara Alioğlu: Türkiye Filistin konusunda çaresiz kaldı
Türkiye’nin siyasi analistlerinden Mustafa Kara Alioğlu da “Türkiye Gazze konusunda neden çaresiz?” başlıklı notunda, Ankara’nın şu anki durumuyla ilgili ise Filistin konusunda şu yorumu yaptı: “Sürekli bir krizle ilgili bir şeyi tekrarladığınızda ve kimse ciddiye almıyorsa o konuda bir çıkmaza girildiğini söyleyebiliriz.” Bu durumun aynısını Türkiye’nin Gazze politikasında da görüyoruz. Filistin, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin yıllardır üzerinde durduğu, kendisini arabulucu ve garantör olarak sunduğu kritik bir bölge. Bu konu Erdoğan’ın konuşmasının, siyasetinin, günlük yaşamının, söyleminin, siyasi sicilinin bir parçası haline geldi. Sanki Filistin ve Gazze meselesi Erdoğan’ın uzmanlık alanı! Çünkü onun bu kadar konuştuğu başka bir uluslararası sorun yok. Erdoğan sanki Türkiye’nin Filistin meselesindeki rolü Arap ülkelerinden daha önemliymiş gibi bu konuyu o kadar çok anlattı ki. Sonuçta yanlış bir beklenti ve büyük beklentiler yaratıldı.”
Karaolioğlu ayrıca şunları yazdı: “Sanki Türkiye’nin Gazze’deki cinayetleri önlemek için bir misyon üstlenmesi gerekiyormuş gibi bir atmosfer oluştu.” Türkiye’nin seçeneklerinin şunlar olduğu düşünülüyordu: 1. İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanmak. 2. Amerika ve Türkiye’nin Avrupalı müttefiklerine baskı yaparak İsrail’i saldırıları durdurmaya zorlamak. Ama ne İsrail ne Amerika ne de Avrupa Ankara’ya bu kapıyı açtı. Daha da tatsız olanı, İslam dünyasının önde gelen ülkeleri ve Arap ülkelerinin Türkiye ile oynamak istememesi, Türkiye’nin de onları oynamaya zorlamasıydı. Bu nedenle sloganları abartmaktan vazgeçmeliyiz. Haberimiz olmadan bölgede hiçbir kuşun uçmadığı, İslam dünyasının umudu olduğumuz, Batı’nın bizden korktuğu için dikkatli davrandığı gibi heyecan verici açıklamalar geçersizdir ve hiçbir anlam taşımamaktadır.”
Türk analist, Ankara’nın Filistin için istese bile bazı şeyleri yapamayacağına inanıyor. Çünkü Türkiye’nin diplomatik ittifak kurma gücü son yıllarda azaldı ve zayıfladı. Erdoğan’ın sloganlarının Türkiye’yi bölgede ve dünyada yalnızlaştırdığına dikkat çeken Erdoğan, şunları yazdı: “Diplomaside iş birliği yapabileceğimiz ülke sayısı azaldı. Gazze’ye gelindiğinde birlikte çalışabileceğimiz, ortak girişimde bulunabileceğimiz bir ülke bulamadık. İkinci sebep ise özellikle Basra Körfezi ülkelerinde etkimizin olmaması. Bazılarıyla uzun bir çatışmanın ardından yeniden dostluk talebinde bulunduğumuz bu ülkelerle aramızda yüksek düzeyde mali eşitsizlik var. Biz kredi, takas ve yatırım isteyen taraftayız ve bu da özellikle Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerde nüfuzumuzu kaybetmemize neden oluyor. Yani Erdoğan’ın ekibinin Türkiye’nin dış politikasına yanlış yaklaşımının yakın zamana kadar yarattığı hasar ve ekonomiye verilen darbe Türkiye’yi çaresiz bıraktı. Arkadaşlarını kaybetmek ve ekonomik krize girmek sonuçları doğurur. Gazze’de bunu gördük ve Türkiye’nin bu denklemleri etkileme kabiliyetinin olmadığını bize gösteren ilk ciddi diplomatik sınavla karşılaştık.
Türkiye’nin diğer politik-ekonomik analistlerinden İbrahim Kiras, Erdoğan hükümetinin Gazze konusundaki pragmatik yaklaşımını eleştirirken, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin son yıllarda, Gücü ve çıkarları, görünürde mazlum Filistin halkını desteklemeyi önemli ve meşru gören yeni bir İslamcılık türü yarattı. Ama pratikte Türkiye ile Siyonist rejim arasındaki iş ilişkilerinin devamı konusunda dahi yorum yapmaktan, tavır almaktan çekiniyor.
mesajın sonu/
kaynak | Tasnim Haber Ajansı |